AKŞENER'LE DEVAM
İYİ Parti 'nin 2'nci Olağanüstü Kurultayı bugün gerçekleşti. Tek aday olan Meral Akşener yeniden genel başkanlığa seçildi.
İYİ Parti 'nin 2'nci Olağanüstü Kurultayı bugün gerçekleşti. Tek aday olan Meral Akşeneryeniden genel başkanlığa seçildi. Kongre sürecinin tamamlanmasının ardından Akşener, sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu. Akşener paylaşımında, " İYİ Parti mecliste de, meclis dışında da, en çalışkan parti olacak. Allah'ın izniyle, milletimizi iyi yönetim modeliyle buluşturacağız. İnanacağız, yaşatacağız, iftihar edeceğiz. İYİ'nin parolası budur!" dedi.
İYİ Parti mecliste de, meclis dışında da, en çalışkan parti olacak.
Allah'ın izniyle, milletimizi iyi yönetim modeliyle buluşturacağız.
İnanacağız, yaşatacağız, iftihar edeceğiz.
İYİ'nin parolası budur!
— Meral Akşener (@meral_aksener) 12 Ağustos 2018
Kaynak: Cumhuriyet
'Türkiye zaman belirledi ve ABD dinlemezse...'
Cumhurbaşkanı Erdoğan New York Times'a makale yazdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Kötülüğün dünyanın her yerinde pusuya yattığı bir dönemde, uzun zamandır müttefikimiz olan ABD'nin Türkiye'ye karşı attığı tek taraflı adımlar sadece ABD'nin çıkarlarına ve güvenliğine zarar verir. Çok geç olmadan, Washington ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış düşüncesini bir kenara bırakmalı ve Türkiye'nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız. ABD, Türkiye'nin egemenliğine saygı duymaya başlayıp, milletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anladığını ispatlayamazsa ortaklığımız riske girebilir. Türkiye zaman belirledi ve ABD dinlemezse bir kez daha kendi göbeğini kendi kesecek' değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, New York Times gazetesi için İngilizce kaleme aldığı "Türkiye, ABD ile Krizi Nasıl Görüyor?" başlıklı makalede, iki ülke arasında son dönemde yaşanan gerginliğe değindi.
Türkiye ve ABD'nin son 60 yıldır stratejik ortak ve NATO müttefiki olduğuna, iki ülkenin Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında karşılaştıkları ortak zorluklara karşı omuz omuza durduğuna işaret eden Erdoğan, "Türkiye, yıllar boyunca ne zaman gerekli olsa ABD'nin yardımına koştu. Kore'de askerlerimiz birlikte çarpıştı. 1962'de Kennedy yönetimi, Sovyetlerin Küba'daki füzelerini, İtalya ve Türkiye'den Jüpiter füzelerini çekerek (karşılıklı) kaldırılmasını sağladı. 11 Eylül terör saldırılarının ardından Washington bu kötülüğü yapanlara karşılık vermek için dostlarını ve müttefiklerini beklediğinde, askeri birliklerimizi buradaki NATO misyonunu başarıya kavuşturmak için Afganistan'a gönderdik." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, öte yandan ABD'nin, Türk halkının endişelerini anlayamadığını ve saygı duyamadığını vurguladı.
Son yıllarda iki ülkenin ortaklığının ABD tarafından anlaşmazlıklarla sınandığını kaydeden Erdoğan, "Ne yazık ki bu tehlikeli trendi tersine çevirme çabalarımız boşa çıktı. ABD, Türkiye'nin egemenliğine saygı duymaya başlayıp, milletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anladığını ispatlayamazsa ortaklığımız riske girebilir." değerlendirmesine yer verdi.
"FETÖ'nün darbe girişimine tepkisi tatmin edicilikten uzaktı"
Erdoğan, Türkiye'nin, Pensilvanya'da yaşayan Fetullah Gülen'in elebaşı olduğu Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) mensupları tarafından 15 Temmuz 2016'da saldırıya uğradığını hatırlattı.
ABD'nin, bu darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili tutumuna da değinen Erdoğan, ifadelerini şöyle sürdürdü:
"FETÖ'cüler hükümetime karşı kanlı bir darbe yapmaya çalıştı. O gece milyonlarca vatandaş, şüphesiz ki ABD'lilerin Pearl Harbour ve 11 Eylül saldırılarından sonra deneyimlediği vatana bağlılık hissiyatıyla sokaklara döküldü. Uzun zamandır benim seçim kampanyalarımı yöneten sevgili arkadaşım Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok'un da aralarında olduğu 251 masum insan ülkemizin özgürlüğü için en ağır bedeli ödedi. Ailemin ve benim ardımdan gelen ölüm mangası başarılı olsaydı ben de onlardan biri olacaktım. Türk halkı, ABD'den bu saldırıyı kesin bir dille kınamasını ve Türkiye'nin seçilmiş hükümetiyle dayanışmasını dile getirmesini istedi. ABD bunu yapmadı. ABD'nin olaya tepkisi tatmin edicilikten uzaktı. Türk demokrasisinin yanında olmak yerine ABD yetkilileri ihtiyatlı bir şekilde 'Türkiye'de istikrar, barış ve devamlılık' çağrısında bulundu. Bu da yetmezmiş gibi Türkiye'nin iki taraflı bir anlaşma ile Fetullah Gülen'in iadesi için yaptığı talepte hiçbir ilerleme kaydedilmedi."
Erdoğan, Türkiye-ABD ilişkilerinde başka bir hayal kırıklığının ise terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG'ye ABD'nin verdiği destek olduğuna dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yazısında bu konuyla ilgili, "Türk makamlarının tahminlerine göre, Washington son yıllarda PYD/YPG'ye silah vermek için 5 bin kamyon ve 2 bin kargo uçağı kullandı. Hükümetim, ABD'li yetkililerin PKK'nın Suriye'deki müttefiklerine eğitim ve teçhizat verme kararlarından duyduğumuz endişeyi tekrar tekrar paylaştı. Ne yazık ki sözlerimize kulak tıkandı ve ABD silahları en nihayetinde sivil halkımızı ve Suriye, Irak ve Türkiye'deki güvenlik güçlerimizi hedef almak için kullanıldı." görüşünü paylaştı.
"Milli çıkarlarımızı korumak için gerekli adımları atacağız"
Son günlerde ABD'nin, hakkında bir terör örgütüne yardım ettiği suçlaması bulunan Amerikan vatandaşı Andrew Brunson'ın Türk polisi tarafından tutuklanmasını gerekçe göstererek Türkiye ile tansiyonu artıracak birçok adım attığını vurgulayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Donald Trump'ı birçok toplantımız ve konuşmamızda uyardığım gibi hukuki sürece saygı duymak yerine, ABD dost bir millete karşı haddini aşan tehditler yayımladı ve Bakanlar Kurulumuzun birçok üyesine yaptırım uyguladı. Bu karar kabul edilemez, mantıksız ve en nihayetinde uzun süreli dostluğumuza zarar verici nitelikteydi. Türkiye'nin tehditlere cevap vermediğini göstermek için birkaç ABD'li yetkiliye yaptırım kararı aldık. Biz hep aynı prensibe bağlı kalacağız: Hükümetimi hukuki sürece müdahale etmeye zorlamaya çalışmak anayasamıza ya da ortak demokratik değerlerimize uygun değildir.
Türkiye zaman belirledi ve ABD dinlemezse bir kez daha kendi göbeğini kendi kesecek. 1970'lerde Türkiye, Washington'ın itirazlarına rağmen Kıbrıs Rumları tarafından Türk kökenlilere karşı uygulanan soykırımı engellemek için Kıbrıs'a girdi. Son zamanlarda Washington'ın Suriye'nin kuzeyinden gelen milli güvenlik tehditleriyle ilgili bizim endişelerimizin ciddiyetini anlayamaması, DEAŞ'ın NATO sınırlarına erişimini kesen ve YPG'yi Afrin kentinden çıkaran iki askeri operasyonla sonuçlandı. Bu durumlarda olduğu gibi milli çıkarlarımızı korumak için gerekli adımları atacağız."
Erdoğan yazısına şu ifadelerle son verdi:
"Kötülüğün dünyanın her yerinde pusuya yattığı bir dönemde, uzun zamandır müttefikimiz olan ABD'nin Türkiye'ye karşı attığı tek taraflı adımlar sadece ABD'nin çıkarlarına ve güvenliğine zarar verir. Çok geç olmadan, Washington ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış düşüncesini bir kenara bırakmalı ve Türkiye'nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız."
Kaynak:Hürriyet
YAVUZYILMAZ, CUMHURBAŞKANI YARDIMCISINA SORDU!
YAVUZYILMAZ, CUMHURBAŞKANI YARDIMCISINA SORDU!
YAVUZYILMAZ, CUMHURBAŞKANI YARDIMCISINA SORDU!
Cumhuriyet Halk Partisi Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevaplaması istemiyle TBMM Başkanlığına yazılı soru önergesi sundu. Yavuzyılmaz, önergede 2013 yılında hazırlanan 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda 2018 yılı için öngörülen Dolar/TL kurunun 1.97 olmasına rağmen, gerçek durumla kıyaslandığında yaklaşık üç katlık bir sapma olduğunu belirtirek, cevaplanması üzere altı adet soru sordu.
Yavuzyılmaz’ın yazılı soru önergesi şöyle:
“24 Haziran seçimlerinin ardından Kalkınma Bakanlığı yerine Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olarak Strateji ve Bütçe Başkanlığı kurulmuştur. Bu kurumun Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olarak Kalkınma Bakanlığının görevini devam ettireceği ifade edilmektedir. Kurum, ülkemizdeki döviz kurlarının Türk Lirası karşısındaki kur değerlerini yıllara göre öngörmektedir. Ülkedeki tüm kurumlar, kuruluşlar ve şirketler planlarını bu öngörülere göre yapmaktadır. Kalkınma Bakanlığı’nın 2013 yılında hazırladığı 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda 2018 yılı Dolat/TL kuru 1,97 olarak öngörülmüştür Fakat günümüzde geldiğimiz nokta itibariyle yapılan öngörüler ile içinde bulunduğumuz durum arasında izahı çok zor bir fark bulunmaktadır(3 katı aşan bir fark). Bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki soruların altı madde halinde tek tek cevaplanarak açıklanma hususu önem taşımaktadır.
Konuyla ilgili olarak;
1. Kalkınma Bakanlığı’nın 2013 yılı Beş Yıllık Kalkınma Planında dolar kuru için 2018 yılında öngörülen TL seviyesinin tutarsızlığının nedeni nedir?
2. Kalkınma Bakanlığı’nın hesaplama formülünde bir hata mı vardır?
3. Hesaplama yaparken öngörmediğiniz unsurlar nelerdir?
4. Şu anki döviz kurlarının öngörülerinde bu kadar başarısız bir performans ortaya konması nedeniyle istifa eden ya da görevden alınan yönetici-personel bulunmakta mıdır?
5. Strateji Bütçe Başkanlığı’nın önümüzdeki yıllar için bir kalkınma planı hazırlarken Kalkınma Bakanlığı’nın aynı kur tahmini hesaplama modelini mi kullanacaktır? Kullanmayacaksa yeni hesaplama modeli nedir?
6. Strateji Bütçe Başkanlığı olarak planlamalarınızı ve bütçe hesaplarınızı yaparken elinizdeki modele göre yıl sonu dolar kuru öngörünüz nedir?”
CHP’den teklif gelirse!...
CHP’den teklif gelirse!...
CHP’den teklif gelirse!...
Zonguldak’ta konuşan AK Parti yerel yönetimler başkan yardımcısı Mehmet Geldi, “CHP’den teklif gelirse erken seçim değerlendirilir”, dedi.
Bu seçim ile ilk kez yasama ve denetim meclisi seçildiğini, iktidar yetkisini de milletin Cumhurbaşkanına devrettiğini ifade eden Geldi, "Cumhurbaşkanımızın yeni hükümet sistemi ile ilgili attığı reform adımlarını izledik ve süreç başladı. Belediye başkanlarımız için bir seçim bittiği an bir dahaki seçimlerin başlangıcıdır. Yani belediye başkanlarımız için 30 Mart 2014 tarihi itibari ile 2019 seçimlerinin startı verilmiştir" diye konuştu.
"CHP TEKLİF GETİRİRSE ERKEN SEÇİM OLABİLİR"
Mehmet Geldi, bir gazetecinin 'Yerel seçimler erkene alınacak mı?' sorusu üzerine, "Yerel seçimlerin erkene alınması için anayasa değişikliği gereklidir. Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir teklif verirse, çünkü Ak Parti ve MHP’nin böyle bir çoğunluğu yok, 400 sandalye gerekir, CHP böyle bir teklif getirirse değerlendirilir. Şu an için böyle bir şey söz konusu değil. Biz seçimleri 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olarak çalışmalarımızı yürütüyoruz" dedi.
Yavuzyılmaz; “Karar Vericilere Çatalağzı’ndan Ev Tutalım!”
Yavuzyılmaz; “Karar Vericilere Çatalağzı’ndan Ev Tutalım!”
Yavuzyılmaz; “Karar Vericilere Çatalağzı’ndan Ev Tutalım!”
Cumhuriyet Halk Partisi Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz Elsan Enerji’nin Ankara’da gerçekleştiren toplantısına katıldı. ÇATES lojmanlarının karşısındaki ambarların olduğu bölgeye 600 MW gücünde yapılmak istenen termik santralin İnceleme Değerlendirme Toplantısına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda yapıldı.
Toplantıya; CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın yanısıra, Muslu Belediye Başkanı Sabahattin Adıyaman ile Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün de katıldı. Bakanlık adına da toplantıyı Abidin Koçak ve Kenan Keçeci takip etti.
Yer yer gerginliklerin olduğu toplantıda Sebahattin Adıyaman ve Adnan Akgün santralin yapılmaması noktasında fikir beyan ederek konuşmalar yaptılar. Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın da konuşma yaptığı toplantının sonunda Komisyon Başkanı, projede mobil istasyon sonuç verileri, hava kalitesi ve atık barajı verilerinin dosyaya eklenip değerlendirilmesi için süreci durdurduğunu beyan etti.
Yavuzyılmaz’ın konuşması şöyle gerçekleşti:
“O garajın içerisinde zehirlenir ölürsünüz”
“Ben bir elektrik mühendisiyim. Termik Santrallerin ne gibi faydalar sağladığını ama aynı zamanda ne gibi zararlar da getirdiğini gayet iyi bilen biriyim. Bir araba düşünün; eğer o arabanın egzozunu filtre ederseniz, o arabayı sokaklarda minimum zararla kullanabilirsiniz. Ama o arabayı bir garajın içerisine sokarsanız ve o garajın kapısını kapatıp içeride gaza basıp durursanız o garajın içerisinde zehirlenir ölürsünüz.”
“Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor.”
“Şimdi size şunu öneriyorum; hepimiz insan evladıyız ve gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor. Anlamak için bir şey yapalım: Burada kapı açık ve içeriye hava giriyor. Sizden rica ediyorum bu kapıyı kapatalım, pencereleri de kapatalım ve klimanın sıcaklık ayarını en üst dereceye kadar yükseltelim. Burada insan yaşamına uygun habitatı ortadan kaldıralım ve burada sağlıklı bir toplantı yapmaya çalışalım. Bütün ilişkilerimizi ve konuşmalarımızı bu bozulmuş habitatın stresten arındırılmış şekilde bir biçim içinde sürdürelim. Bu mümkün mü? Mümkün değil…”
“Karar vericilere Zonguldak Çatalağzı’nda ev tutalım”
“Önemli olan bu işin pratik yaşamdaki karşılığı! Ne kadar teorik olarak böyle söylesek de gerçekten karşılığını görmek için o koşullar içerisinde yaşamak gerekiyor. Özellikle yöre belediye başkanlarımızın, muhtarlarımızın, vatandaşlarımızın söylediği şeyler gerçek. Ben bir mühendis olarak tasarlanan proje çizimleri ile gerçek uygulama arasındaki farkları defalarca görmüş biriyim; bu işlerin arasındaki farkların ne kadar olabildiğini bu ülkede yaşayan insanlar olarak hepimiz iyi biliyoruz. O nedenle benim önerim bu konunun karar vericilerine Zonguldak’ta Çatalağzı’nda ev tutalım; ailelerini, çoluklarını alsınlar ve gelsinler; kiralarını da biz ödeyelim. Orada yaşadıktan sonra bakalım kendi çocuklarının iki gün sonra öksürdüğünü gördüklerinde, insanların kan tükürdüklerini gördüklerinde bu işlerin sadece yazıldığı rakamlardan ibaret olduğunu söyleyebilecekler mi?”
“İktidar partisi milletvekilleri böyle bir konuda gene ortada yok!”
“Benim burada anlamadığım bir şey daha var; bu bahsettiğimiz çocuklar sadece bizim çocuklarımız mı? Derede bir problem oluyor, balıklar ölüyor; bir başka yerde insanlar ölüyor ve Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri oraya koşuyor! Termik santrallerle ilgili bir gündem var ve iktidar partisinden benim muhataplarım olan milletvekilleri gene ortada yok! Bu insanların çocukları da aynı şehrin çocukları ve aynı havayı solumuyorlar mı! Yani buraları korumakla mükellef olan bu insanlar beyaz atlarına binip gittiklerinde geriye kalan çok kötü ve katledilmiş bir doğa oluyor ve bunun geri dönüşü imkansız sonuçları var. Bu sonuçları her gün televizyonlardan izliyoruz, en son Ordu’da ortaya çıkan felaket gibi. Bir kısmı felaket olsa da büyük bir kısmı başından itibaren tedbirleri alınmış olsa engellenebilecek sonuçlardır…”
“Karar vericiler arasında ailesinden biri kanser olan var mı?”
“Aynı zamanda bir şey sormak istiyorum, bu karar vericiler arasında ailesinden biri kanser olan biri var mı? Varsa elini kaldırabilir mi? Kanser ve hastalıklar nedeniyle annesinin, babasının altını temizlemek durumunda olan biri var mı? Küçük çocuğunu her gün ama her gün hastaneye götürmek zorunda olan ve sonunda da mezara götürmek durumunda kalan birisi var mı? Yani insaf edin böyle birinin karar vericiler arasında olmaması bile büyük eksikliktir.”
“Biz bunların etkisi nasıl azaltılmalı diye düşünmeliyiz”
“Zaten hali hızarda yeteri kadar santral var ve faaliyetteler. Biz bunların kötü olan etkileri nasıl azaltılabilir, bu filtre maliyetleri nereden sübvanse edilebilir diye düşünmeye ihtiyaç duyuyorken hala daha termik santral sayısının artırılma düşüncesiyle bölgeyi daha nasıl yaşanılmaz bir hale getiririz onu konuşuyoruz. Yaşanılabilir derken de o bölgenin sadece bize ait olmadığını fark etmek gerekiyor. Basit gelecek size belki ama bir hayvanı sevmek sadece onu beslemek, okşamak ve öldüğünde de bahçeye gömüp ağlamak demek değil. Biz bu doğanın bir parçasıyız ve konuşamayan hayvanların, ağzı dili olmayan şu ağaçların da sesi olalım.”
“Ben de o yörenin insanıyım ve o insanların temsilcisiyim”
“Kömüre dayalı elektrik enerjisi enerji üretimi ileride bu kadar yaygın olmayacaktır, yenilenebilir temiz enerji kaynaklarının yaygınlaşacağı bir çağa girmiş bulunuyoruz. Biz elimizdeki termik santrallere bakıp bunların kötü olan etkilerini nasıl azaltabiliriz buna kafa yoralım ve birileri karar verecekse de kendi köyüne, kendi sokağına, kendi evine, kendi garajına o arabayı çekip çoluğuyla çocuğuyla o egzoz dumanını soluyup yaşamaya evet diyorsa bu tip kararlara evet desin diyorum. Ben de o yörenin insanıyım ve o insanların temsilciyim. Teknik boyutuna bir elektrik mühendisi olarak girebilirim ancak yeterince teknik konular konuşuldu, ben önümüzdeki süreçte bunları daha detaylı şekilde konuşacağım. Temsil ettiğim halk ile birlikte ve onların fikirlerini buraya taşımak doğrultusunda bundan sonraki oturumlarda da burada olacağım ve bu mücadelemizi de hep birlikte sürdüreceğiz.”